thereisabut4everything

her şeyin bir şeyi var canım!

Happy End? 11 Ağustos 2012

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 13:26

Bu hayatta çoğu hikayenin  mutsuz son ile bittiğini biliyor musunuz? Peki ya buna tezat olarak,  yazılan  hikayelerin neredeyse hepsinin mutlu bittiğini? Yine konuya tersinden, sağından, solundan, köşesinden girdim farkındayım ama mutlaka mantıklı bir yerde son bulucam meraklanmayın. Önce neden bu konuda yazmak istediğimi, beni neyin rahatsız ettiğini anlatarak başlıyım. Efendim ben deniz geçen gün Batman filmini  izlemeye gitmiş bulundum. Film için diyebilecek tek kelimem yoktur güzelden başka, lakin özür diliyerek henüz izlemeyenlerden sonu ile ilgili edecek bir kaç kelamım var. Bir kere şunu belirtmeliyim ki Nolan gerçekten yine yine yeniden harikalar yaratmış. Yani film muazzam da  o kadar patırtı gürültüye film mutlu son ile bitiyor ya kuzum. Açıkçası ben bu hayatta bu kadar çok kötü varken ve çoğunlukla hikayeler onların lehine sonan ererken, filmlerde neden tersi oluyor anlayamıyorum. Şimdi okurken garip geldi biliyorum ama evet, ben bu konuya takılıyorum.

 

 

Tek tek basaraktan 14 Temmuz 2012

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 04:40
Tags: , , , , ,

Tek tek basaraktan, bade süzerekten, gel canıım gel aman… Ne diyorum ben ya? Korkmayın henüz o kadar delirmedim, sadece size bugün bahsedeceğim konuyla ilgili güzel bir giriş yapmak istedim. Malumunuz daha önce yeni yerlere merakımdan, alkole olan alışkanlığımdan falan bahsetmiştim. Şimdide yeni açılan, çığ gibi büyüyen gençliğin akın ettiği bir yerin başarısından bahsedicem. Efendiiiim aslında çokta yepisyeni olmayan ama başarısı karşısında daha fazla dayanamayıp yazmak istediğim bir yer burası. Adı Tektekçi. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız ve biraz gezmeye meraklıysanız burayı bildiğinize eminim.

Mekanı neden sevdiğime, lezzetli içkilerine geçmeden önce kısaca mekan ile  tanışmamızı anlatmak isterim. Efendim puslu bir kasım ayında istikrarlı bir İstanbul Life okuyucusu olan bendeniz, mekan tanıtımı kısmında tektekçi’ye rastladım. Rastlamakla kalmadım hemen telefona sarılıp arkadaşlarıma saldırı komutunu verdim. Dergiden aldığımız bu gazla düştük beyoğlu tomtom sokağın yollarına. Kapısına bır vardık kı ne gorelım, shotları tek tek mıdeye yuvarlayan gençler o soğukta içlerini ısıtıyorlar. Durur muyuz, karıştık aralarına. Öğrendimki mekan daha çok tazeymiş, yeni gelişmekteymiş. Sahibi epey bir uğraş vermiş, üç yıl araştırmış, sonunda burayı yaratmış.

Mekanın bence bu kadar tutmasındaki ve gelişmesindeki en önemli etken samimiyet. Evet, ilginç shotları var, rakıya kadar her içkiyi içlerinde bulabileceğiniz ve tadına doyamayacağınız lezzetler yaratmışlar ama bana sorarsanız bunların ötesinde o kadar sevimli insanlarla çalışmaya başlamışlar ki insanın orda kalası geliyor. Çok ilginçtir, o kadar içkinin içildiği ve kafaların daima kıyak olduğu yerde hiç kavgaya rastgelmedim. Sistemin oturuşunu, her hafta ayrı hesap ödeme tekniği geliştirmelerini her şeyi gözlemledim. Tabi buna etkin biçimde kullandıkları sosyal medya da çok katkı sağladı. Evet, şu an içinde bulunduğumuz dönemde, gençlere yönelik mekan açıyorsanız onları samimiyetinize inandıracak şeyler yapmanız gerekir ve etkin sosyal medya kullanımı da bunlardan biridir. Tektekçi, bu sayede extra reklam yapamaya gerek olmadan, fısıltıyla kulaktan kulağa yayıldı.

Sanmayın ki sadece kulaktan kulağa yayıldılar, aslında şehirden şehire de yayılmaktalar. İlk olarak Taksim’de açılan bu deli shot mekanı şimdilerde Alaçatı’yı da yerinden oynatıyor. Üstelik kocaman avluları ve balkonuyla burdakinden daha hoş bir ambiyans yaratmışlar. Gittim, gördüm , inceledim. Hatta İstanbul tayfasını oraya çektikleri için sitem bile ettim. Duydum ki Ankara’ya da taşıyorlarmış. Gördüğünüz gibi dostlar, bu zamanda bir mekanı tutturmak istiyorsanız 360 düşünmeniz gerekiyor ki çuvallamayın. Şimdi bir tek mi atsak?

 

Alaçatı’daki Minik Sorun 13 Temmuz 2012

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 14:24
Tags: , , , ,

Bu kadar uzun zaman yazmadığıma göre, pek bir şeyden şikayetçi değilmişim anlaşılan. Yok artık! Ben ve şikayet etmemek, eleştirmemek, kabul etmek. Çok tezat bir şey söyledim galiba. Nedendir bilmem, bir süredir yazmak içimden gelmemişti. Beni kendime getirense çok tuhaf ama bir kaç gün önce karşılaştığım çöp sorunu oldu. Evet, birazdan bahsedeceğim şeye başta biraz gülüceksiniz ama sonra biraz hassasiyet rica edicem.

Öncelikle ne güzel değil mi yaz geldi, çiçekler kavruluyor, ablalar güneş çevirme oluyor, abiler baklavalarını sergiliyor. Bayılıyorum yaza, o da bana bayılıyor mu bilemiyorum. İşin şakası bir yana, ben oldum olası yazı severim. Güneşin salgılattığı hormon coşkusundan ya da sokaklarda cıbıl cıbıl dolaşabiliyor olmamızdan. Yaz dediniz mi hemen kapı komşusu tatilden de bahsetmek gerekir tabi. Tatil dediğiniz şey ister üç gün ister bir hafta olsun, insanı eğlendiren bir hadise. İki parça kıyafeti bile olsa, bavul yapmak  hoşuna gidiyor insanın. Bende aynen bu bahsettiğim çoşkuyla bu yıl Alaçatı’ya tatile gittim. Gitmeyenler için bilgi; Alaçatı aslında küçük bir köy. Ancak çarşısında dolaşırken gördüğünüz manzaralar biraz kafa karışıklığı yaratabiliyor. Ne gibi derseniz, bir yanda teyzeler amcalar diğer yanda koca topuklu ayakkabıları ve kavrulmuş bedenleriyle bizler yani gençlik. Aslında hasta olduğum bu köyde bahsetmek istediğim sorun ise; çöp : ) Çöpün nesi ve nasıl sorun derseniz, mesela kutusunun  olmaması derim. Bir hafta ansızın köye sızan belediye bütün çöp kutularını toplamış ve esnaf inanılmaz şikayetçi. Hatta bu kadar gazeteci gelip gidiyor, biri de bu sorunu yazmadı diye dert yandıkları bile oldu. Çöp kutusu olmadığı için çaresiz kalan insanlar mecburiyetten çöplerini köşe başlarına atıyorlar ve bu da acayip bir kirliliğe neden oluyor. Nerdeyse cennet diyebileceğim bir yere bu eziyet neden merak ediyorum doğrusu. İşte derdim buydu, yolu bloguma yanlışla düşen üç insan. Küçük şeyler büyük sorunlar yaratıyor bazen.

Bu minik ve halledilmesi kolay derdi geçersek, Çeşme-Alaçatı gercekten son yıllarda insan akınına uğramış ama yinede sadeliğini kaybetmemiş bir cennet. Yolunuz düşerse bizim ev’de kahvaltı etmeyi, ada balık’ta kumların içinde balık yemeyi, dondurmacı Veli’de mavi renkte dondurma yemeyi unutmayın. Şimdiden mutlu tatiller..

 

Deli oluyorum.. 12 Nisan 2012

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 06:21
Tags: , ,

OrjiDeli oluyorum;

Zengin olup bunu bangır bangır söyleyen görgüsüzlere..

Her şeyi bildiğini zannedenlere..

Senin hayatınla ilgili yargılara varanlara..

İnsanları aşağılayanlara..

Okuyup adam olamayanlara..

Kendini eğitmeyenlere..

Başkaları hakkında önyargılı olanlara..

Hayatta neden var olduğunu hiç araştırmamış olanlara..

Yaptığı şeyler hakkında hiç düşünmeyenlere..

Hayat hakkında hiç düşünmeyenlere..

Kadını sadece cinsel obje olarak görenlere..

Büyük konuşma diyen bilmişlere..

Herkesin aynı olması gerektiğini savunanlara..

Farklıya saygısı olmayanlara..

Normal diye bir kavramı kabul edip her şeyi ona indirgiyenlere..

Farklı hayatlar olabileceğine inanmayanlara..

Büyük düşünmeyenlere..

Yapamam diyenlere..

Korkaklara..

Karamsarlığa..

Yapamazsın diyenlere..

 

Evrene mektup.. 29 Mart 2012

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 06:50

Sevgili evren, otur  adam gibi konuşalım. Bu kadar yıllık hayatımda anladım ki senin kafan bir hayli karışık. Aksi halde bu kadar saçmalayamazdın. Bir insanın hayatı çeşitli evrelerden oluşur. Buna kabaca giriş, gelişme, sonuç diyebiliriz. Her bir evrede de iniş çıkışlar olur. Örnek vermek gerekirse; çocukluk evresinde okul gibi arkadaşlık kurmak gibi şeyleri öğreniriz. Gençlik diye tabir ettiğimiz zaman diliminde de yine okul,iş, askerlik uğraş veririz. Bütün bunları inan bana anlayabiliyorum. Evet, içinde bulunduğumuz dünya düzeninde normal olan ve yaşamak için yapmamız gerekenler var. Benim lafım bunları gerçekleştirirken karşılaştığımız ilginç olaylara. 26 senedir istediğim ve üzerine düşündüğüm hatta kafamda filmini çektiğim sahneleri nasıl gerçeğe dönüştürüyorsun anlamaya çalışıyorum. Aslında benim inandığım sistem daha çok kader ile bağdaşıyor. Ancak bu düşündüğüm için mi gerçekleşiyor yoksa kaderimde olduğu için mi benim içimden onu düşünmek geçiyor yani olaylar bir şekilde doğumumuzda kodlanıyor mu, onu çözemiyorum..Bana artık gereken cevapları vermen konusunda ısrarcıyım. Ne olur bir el atsan..

Eğer gerçekten beynimizin içinde kurduğumuz sahnelerin er ya da geç gerçekleşmesini sağlayabiliyorsak bu biraz tehlikeli olmaz mıydı? Ya benim düşündüğüm şeyin tam tersini kuran biri varsa? O zaman ne oluyor? Ya çakışıyorsa senaryolarımız? O zaman kader mi müdahale ediyor? Çok soru var kafamda ve bunu çözemediğim sürece hayatımı yanlış yönlendirmeye devam edicem. Çünkü bu bir güç ise eğer doğru kullanımını öğrenmemiz gerekir. Aksi halde  kapsamını belirlemediğimiz için tam olarak istediğimiz değilde biraz defolusu gerçekleşiyor. Bir kullanım klavuzu ayarlayabilsen keşke. Ben uyurken başucuma bıraksan inan bana hiç korkmam. Yeter ki şu işi çözüme kavuşturalım artık. Yaşadıklarımdan anlaşılıyor ki hayatımın senaryosuna katkıda bulunuyorum ama kalemimin ayarı olmadığından bazı şeyler aşırı bazılarıyla eksik oluyor. Bunu yoluna koyarsak sevinirim.

Sevgiler

Nam-ı diğer Orjideli..

 

Belkide Düşüncelerimiz Hayatımızı Yazıyor.. 19 Aralık 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 05:15
Tags: , , , ,

Anlamadığım daha doğrusu düşüncelerimden emin olamadığım bir konu var. Hepimiz hayatımız da kendimizi ayakta tutmak için çeşitli sistemler kurarız. Bunu farkında olarak ya da olmayarak yaparız.  Gecen gun Okan Bayülgen’in programında fızıkcıler vardı, onu ızlerken kafamda ampuller yandı. Ben sımdıye kadar hep hayatımda ne olduysa kader dedım cunku sucluyacak bır sey arıyordum.. Benımle baglantısı olmayan bır sey.. Elımden bu kadarı geldı demek ıcın.. Gecen gun Sems’ın bır sozunu gordum, ” Oldugu kadar, olmadığı kader”.. Sonra düşündüm.. Ya değilse? Ya yaşadığımız her sey bızım sucumuzsa? Ya dusuncelerımızle bunu yaratıyorsak? Demek ıstedıgım, tabiki bir  Tanrı var bunu ınkar edecek  değilim. Yanı kuvvetlı dusunduğumuz seylerı kendımıze cekıyoruz ile  dua ettıgımızde dılegımız oluyor aynı sey.. Bırınde Allah dualarımız kabul ettı dıyorsununuz, dıgerınde evrenden ıstedım verdı dıyorlar. Ben her seyın mantıkla akılla acıklanamayacagını ve ne yaparsak yapalım sonunda Tanrı’nın dedıgının olucagına ınanırım normalde ama ya değillse?

Eğer  her sey mantıksa dogaustu hıc bır sey yoksa  yanlıs bır sey yapıyorum demektır  cunku o zaman her sey olacagına varmaz. Bu vardıgım sonuc benı mutlu etmez.  İnsanoğlunun kafayı saglam tutması ıcın dogaustu bır seylere ınanması gerekır. Bır güce dayanması gerekır.. Her sey bilimle acıklanabılıyorsa bu üzücü olur.. O zaman doğaüstü hiç bir şeyden, bir şeylerin bize yardım ettiğinden bahsedemeyiz. Demek istediğimi anlatabiliyor muyum emin değilim. Her şey akılsa, mantıksa ve yaptığım hataların hepsi benimse, öyle olması gerektiği için öyle olmuyorsa yani Tanrı istemediğinde de yaprak düşüyorsa baştan beri hata yapıyorum demektir. Galiba şu anki kafa karışıklığımın nedeni bu zamana kadar aksine çok güçlü bir şekilde inanıyor oluşum. ”Secret” ile başlayan ve devam eden düşünce gücü kavramını anlatan kitapların çoğunu okumuş olmama rağmen yeni anlıyorum sanırım. Bunu ispatlamanın bir yolu olmalı… Eğer kaderimiz yazılı değilse yani neyin ne olucağı belli değilse her şey kısmet değilse, uppps!! Komuta bizde demektir.

Buna çok bozuldum ama sonuçta her olasılık bizdendir. Hepsi hakkında düşünmek gerekir. Biz büyüklerimizden öğrendiğimiz için ya da toplumun çoğunluğu din’e bir dogmaya inandığı için düşünce sistemimiz doğduğumuz andan itibaren kaderle, kısmetle oluşuyor. Oysa bunun tam tersiyse yani hayatımı baştan itibaren benim düşündüklerim yönetiyorsa ki bunun aksini ispatlıyacak bir tane bile kanıt bulamıyorum, kafam çok karıştı demektir. Aslında iki sistemde sonuçlar aynı ama gidiş farklı. Anlıycağınız hoca gidişe de puan veriyorsa ben bu dersten kalırım.. Bu da nerden çıktı bu yaşında derseniz, bence varoluşumuz hakkında düşünmeyerek hata yapıyoruz. Asıl yapmamız gereken önce neden yaşadığımızı bulmak. Olayların nasıl şekillediğini bulmak, işaret takip edebilmek. Maalesef kapitalist sistem gereği para kazanmak için koşturmaktan bunları düşünmeye, anlamaya hiç fırsat bulamıyoruz. Tabi işin şu yanı da var, her şeyi ispatlaymayız, özellikle dini tarafta bir yerde tıkanırız ve sonucunda neye istiyorsan, seni ne mutlu ediyorsa ona inan mantığına çıkarız. Durum böyleyken yinede bu ”düşüncelerimiz hayatımızı yazıyor”  söylemi korkutucu. Bundan sonra düşünürken daha dikkatli olucam, hareket ederken de..

 

 

 

 

Hiperman.. 22 Kasım 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 15:37
Tags: ,

Bazı zamanlar vardır, bazı şeylerin içinden çıkamazsınız.. Bu zamanlar bazen çok fazladır, sabrınızı zorlar. Her şey birden üst üste gelir ve siz hiçbir şeyi hiçbir zaman çözemiyeceğinizi düşünürsünüz. Korkmayın dostlarım, çünkü aslında  superman diye bir gerçek var. Hayatta köşeye sıkıştığınızda bu isteğinizi dile getirmeniz yeterli. Hayır, bende daha kendisiyle tanışamadım ama var, inanıyorum.. Şimdi her şey çok kötü.. Paranız yok, sevgiliniz sizi terk etti, evin kirasını ödeyemediniz, finallerden çaktınız. Üstüne birde en yakın arkadaşınızın bir zamanlar erkek arkadaşınızla yattığını öğrendiniz. Çok moraliniz bozuk ve buna bağlı olarak vücüduzda stres yaraları çıkmaya başladı. Birini kaybettiniz, biri çok hasta.. Hayatta her şey olur, bu bahsettiklerim ve dışındaki her şey.Hayır, az önce söylediğim doğru değildi. Superman, hiperman yok! ama daha iyisi var o da sizsiniz. Aslında insan kendi kendinin superman’idir. Değil midir? Tabiki değildir, siz iyice saçmalıyorsunuz. Acı başınıza mı vurdu kuzum?

Neyse dostlarım, her zamanki gibi konuya dolaşarak girdiğimin farkındayım ama beni bilirsiniz ben biraz eğlenmeyi severim. Yanlış anlamayın sizinle eğleniyorum demek istemedim sadece konuya girmeden önce bir bakalım etrafta ne var. Aslına bakarsanız ilk paragrafta yazdığım saçma şeye galiba inanıyorum.Tam olarak superman olmasa da bir super kahraman takıntım var. Sıkıldığımda bana soru  sormadan saatlerce dinlesin sonra, ”merak etme, bu tamda benım ısım” diyip sorunu şıııp diye çözsün istiyorum. Canım, böyle bir şeyin gerçekten var olamayacağını bilicek kadar yaşlıyım ama yinede bunu düşünebilecek kadar da hayalperest. Ben zaten iki insan türünü hayatım boyunca anlayamadım; biri, hayal kuramayan insan, ikincisi ise, müzik duymadan  yaşayabilen insan. Bilmem belki ben hayatım boyunca istediklerimin ya da hayallerimin peşinden koştuğum için ve her sıkıştığımda müzikle iyleşmeye çalıştığım içindir. Tamam biliyorum, iyi bir tenisçi ya da iyi bir binici olamadım ama atları ve raketleri hala seviyorum. Evet yıllar önce çok uğraşmama rağmen gitarda çalamadım ama bütün bunları yapamamış olmam hayal kurmama engel olmaz öyle değil mi? Hala yapmak istediklerim var, tıpkı sizin gibi. Başarabilmek için engellerim var, cesaretimi kırmaya çalışanlar var, sorun çıkaran, aşayişi bozanlar var ama dedim ya yahu benim hiperman’im var. Henüz çözüm bulma evresine gelemedi çünkü fena halde hayali ama bir gün canlanıcağına dair umudum var. Ahh kuzum bu hatun iyice tozuttu dediniz içinizden bilirim. Aslında bu yazının amacı diğerlerinden farklı değil. Yine hayatım taklacı güvercinlere özendi ve ter yüz olup duruyor. Size bu kadar laf ettikten sonra çok üzüldüğümü söylesem inanmazsınız. Üzülmüyorum da zaten çünkü şu yaşıma kadar hayatla ilgili anladığım en ciddi şey, aslında hiç bir şeyin ciddi olmadığı.. Hatta gerçekten var olmadığına bile inanıyorum. Bazı şeyleri ben görmesem aslında var olmazlar. Unuttunuz mu dostlarım, ben Freud’cuyum.. Olmuş bir olayı olmamış gibi düşünerek davranışta değişiklik yaratabilirim. Yani en azından Freud buna inanıyordu. Biri inanırsa herkes inanabilir. Yani bu mantığa göre en iyi arkadaşınız erkek arkadaşınızı ayarttıysa bu olayı görmezden gelip sadece mutlu olmaya çalışabilirsiniz. Yok, bu örneği unutun çok saçma oldu. Neyse kadın erkek ilişkilerine girmeyeceğim, bugünün konusu bu değil. Tabi yazan ben olduğuma göre istersem konuyuda değiştirebilirdim ama yapmayacağım. Cağım , ceğim.. Böyle yazınca kendimi Yeşilçam oyuncusu gibi hissediyorum.. İsmimde büyük ihtimalle ”Nermin”.. Tabi mahallede arkadaşlar kendi aralarında şen şakrak Nermin diyorlar çünkü azıcık çatlağım.. Bildiğinizi biliyorum.. Zaten kim bilmiyor ki, bilmeyen de bir kaç saniyede tahmin ediyor. Yanlış anlamayın buna alındığımı söyleyemem, tam tersi hoşuma gidiyor.

Bu yazının amacını anlamadığınızı biliyorum. Aslında bir konusu yok. Mesele şu ki; en iyi arkadaşım dediğim ve yıllardır derdimi dinleyen adam hayatımdan çekti gitti. Daha da doğrusu artık ona tahammül edecek halim kalmadığı için ben çekip geldim : ) Ben bazen insanların derdini anlamaya çalışırken kendimi çok yıprattığımı farkettim. Ciddiyetsizlik felsefemi duygularımın mahvetmesine izin vermemeliydim. Yaptık bir hata! Önümüzdeki maçlar için yeni bir teknik direktör almaya karar verdim. En iyisi paraya kıyıp biraz daha işi bilenini almak. Yaşasın hiperman’ler! Bence sizde bir tane edinin.. Çok faydasını görürsünüz : )

 

Vakit tamam.. 24 Ekim 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 03:41
Tags: , , ,

Zor günler bunlar.. yaşamanın belkide nefes almanın zorlaştığı günler. Yaşadığımız yerin cehenneme döndüğü.. Çözüme ulaşamadığımız şeylerle mücadele etiğimiz. Artık sinirlerimizin dayanmadığı.. Zor günler bunlar.. Elimizi kolumuzu bağlı hissettiğimiz.. Üst üste gelen her felaketle beraber sesimizin dahada kesildiği..

Önce aileler var.. Çocuklarını vatan görevi için gönderen ama ardlarından döktükleri su kurumadan felaket haberi  alan.. Bunun için döktükleri durdurulamaz gözyaşları var.. Telafisi yok.. Ölümün soğukluğunun kayıp bedenlerle hissedilmesi var.. Arkasından yok olan bir şehir.. Beton yığınlarının ardında yok olan hayatlar.. Yine elimizden sonrasında bir şeyin gelmediği.. Tanrı’dan gelmeyen kulların hatası.. Deprem Tanrı’dan gelmez dostlarım.. doğadan gelir, ona bakamadığı için aslında insandan gelir.. Bir bakıma insanların kendi kendilerini ölümünü hazırlamasıdır.. Yanlış yapılan, kaçak yapılan betondan gelir.. Öncesinde çaresi vardır sonrasında telafisi yok.. Arada deprem için ne yapalım Tanrı’dan geliyor dediklerini duyarım sonra düşünürüm bu kadar mı basit suçu bir varlığa yükleyip içimizi rahatlatmak.. Kötülük insandan gelir.. Başka hiç bir varlıktan değil.. Kaliteli, sağlıklı, barış içinde yaşamak bu kadar mı başkalarının elinde? Kendimizi bu kadar mı başkasına teslim ediyoruz… Ölüm başkasından gelir..

Zor günler bunlar.. artık bilinçlenmemiz gerektiğini fark ettiğimiz.. İnsana insan değeri vermemiz gerektiğini anladığımız.. Önemli olanın ne olduğunu düşünmeye başladığımız.. Yüreklerimizin üst üste defalarca yandığı.. Beni bilen bilir dostlarım aslında çok neşeli biriyimdir.. Klavuzum meleklerdir ve hayatı da pek ciddiye almam.. Son günlerde yaşadıklarımız beni bile yıprattı.. konuşmaya halim, anlatacak dilim kalmadı.. Düzeleceğine de umudum.. İnsan değerini bilmeyi öğrenemiyoruz ve ben her defasında neden yapamadığımızı sorgulayıp duruyorum.. Elalem bir tek kişi için dünyayı ayağa kaldırıyor ve biz son 1 ayda kaybettiğimiz can sayısını hazmetmeye çalışıyoruz.. Anlamıyorum neyi anlamadığımızı anlayamıyorum.. Engel olabilecekken yapamamamızı anlayamıyorum.. Acımız büyük dostlarım, kayıp çok.. Vakit tamam..

 

Instagram Sorunsalı.. 25 Eylül 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 05:24

Çok takıldığım bir konu var.. Bugün bunun hakkında yazmak ıstedım. Sizce fotoğraf sanat mı? Neyi çeken adama fotoğraf sanatçısı deniyor ya da? Aslında günümüz gelişen teknolojisiyle herkes kendini fotoğrafçı zannetmeye başladığı için bu konuya takıldım. Kım tam olarak bu fotoğraf sanatçısı dedıklerı? Daha önce yazılarımda bahsettiğimden bilirsiniz, bu işe çook çook meraklı bir çömezim.. Çok uzun zamandır elimde makine var ve bu işi bir meslek olarak yapamadığım için hala üzülüyorum. Lakin içimde bir hüzünle beraber bir merakta var. Ne yapınca fotoğraf sanatçısı olunuyor? Bu işi meslek olarak yapamadığıma göre, eğer bana sanatçı demelerının bır yolu varsa ordan gidiyim dedim de  ondan bu tiyo almaya çalışmalarım.

Şimdi efeniim.. malumunuz teknoloji geliştikçe gelişiyor ve buna bağlı olarakta anı dondurduğumuz makineler açtıkları çığırlara doymuyorlar. Benim eskime gidersek önce filmli makineler, banyo süreçleri, karanlık odalar vardı. Siyah beyaz film diye ayrı bir sey vardı oysa şimdi bir fotoğrafı siyah beyaz yapabilmek nerdeyse bir saniye sürüyor.. Her şey o kadar digitalleşti ki.. Uçuk makinelerden sonra nerdeyse kullandığımız her alete birer fotoğraf ayrıntısı iliştirildi. Şimdi fotoğraf çekmek için bir makineye bile ihtiyaç duymuyoruz. Her şey çıldırdı, evet böyle diyebiliriz. Bir kaç yıl önce, Iphone diye insan icadı oldugundan şüpheli olduğum bir makine çıktı , sizi temin ederim hayvan kadar makinem nikon’dan iyi bazen. Hizmette sınır yok! Şimdi birde grafik kullananamayanlar ama isteyenler için Instagram diye bir program icad edildi ve herkes daha bir sanatçılığa yaklaştı. Bundan sonra sanki ne çeksek sanat.. Ampul çekiyorum bir filtreliyorum başka bir şey oluyor. Ne çekerseniz çekin göze hitap eden bir objeye dönüştürebiliyorsunuz. O yüzden de benim kafam karıştı, sizce hangisi sanat? Kim sanatcı ya da fotoğraf gerçekten sanat mı? Çünkü sizi temin ederim çektiğine bakıp gurur duyan insanlar oluşmaya başladı. Şimdi makine bilen yani fotoğraf çekmeyi bilen adamla sonradan ışığıyla oynayan adam arasında fark kaldı mı?

Benim bakışıma göre, fotoğraf çekmek yetenek. Fotoğraf çekmek aynı manzarayı, aynı objeyi özel bir açıdan görebilmek demek. Ben herkesin aynı göze sahip olabiliceğini asla düşünmüyorum. Evet, etrafımda buna inanmayan ve tabiri caizse dalga geçen çok insan var ama bence öyle, herkeste göz var ama herkes göremez.. Hep bir klişe vardır ya, bakmak ve görmek arasındaki farktan bahsederler. İşte bahsettiğim tam olarak o. Yine de şu an günümüz teknolojisiyle bakıldığında kavramlar çok birbirine karıştı gibime geliyor. Sanırım en çokta İnstagramdan veya benzeri programlardan sonra.. Ne biliyim biraz basite indirgendi gibi ve bu beni biraz üzüyor..  Instagram’ı suçlamıyorum sakın yanlış anlamayın. Sadece hayatında hiç makineyi eline almamış ve diyafram, enstantane, ISO.. gibi şeylerden habersiz insanların çok büyük bir iş başarıyormuş gibi davranmalarına kızıyorum biraz. Bu kadar basit olmasın.. Saygılar bizden efenim..

 

Ah şu evren dedikleri 05 Eylül 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 06:43
Tags: , , ,

Bugün size son zamanlarda hayatımıza giren yabancı kavramlardan bahsetmek istiyorum. Aslında ben cümlelerimin özne ve yüklemlerini kasıtlı olarak yanlış yerlerde kullanırım kı çok anlaşılmıyım ama bu yazının konusu ağır olduğu için buna biraz özen göstericem. Ne demiştik bugünün konusu yabancı kavramlar. Bugünlerde, eskiden duyup bilmediğimiz kavramlar giriyor hayatımıza. Evren gibi secret gibi düşünce teknikleri gibi daha önceden nerdeyse hiç duymadığımız kelime dizileri. Peki iyi de zaten son zamanlarda çok fazla popüler olmuş ve hepimizin en azından ucundan kıyısından merak edip ilgilendiği bu alanlara şu an ben neden değiniyorum? Çünkü bunun bir ama’sı var..

Öncelikle merak ettiğim şey, neden hayatla bu kadar çok problem yaşadığımız. Neden sürekli tutunacak bir şeylere ihtiyacımız var ya da bütün bu yeni kavramların eskilerinden ne farkı var? Aslında hiç.. Değinmek ve kurcalamak istediğim noktada tam burası. Bu yeni ortaya atılan evren, enerji gibi kavramların eski koca karı laflarından elle tutulur bir farkı yok. Olan bir şeyi başka bir şekilde söylediler ve nerdeyse milyarlar peşinden gitti. Doğrusu bunu yadırgadığımı söyleyemem, son moda dünya böyle. Düşünsenize dünya üzerinde ne kadar çok değişik kavram olabilir ki? Yeni dediklerimiz sadece eskilerin söyleniş şeklinin değiştirilmişi. Hayır şimdi tüm bunlara hurafe diyip kafanızı karıştırmıycam, gelmek istediğim nokta başka. Benim asıl anlamadığım bu tür şeylerin olay yaratması ve bazılarını şaşırtması değil, benım anlamadığım son zamanlarda aynı şeyi söyleyen iki kavramın birden insanları şaşırtması. Yanı daha açık anlatmam gerekirse; biri çıkıp secret dedi ve bir sürü insan ”waaaaaauuuuuw” dedi. Daha sonra biri çıktı pozitif düşünce dedi ”yapmaaa bee” dediler. Bundan sonra birileri çıkıp meleklerde var dedi ve toplum öyle çıldırdı ki tepkilerini yazamayacağım. Oysa sizinle küçük bir sır paylaşmam gerekirse söylemek isterim ki zaten bütün bunlar yüzyıllar önce her din indirildiğinde ayrı ayrı bilinmekteydi ya da bilinmeliydi. Yok yok kısa kesmeyeceğim. (Türkçe’ye bak be! : )) Doya doya anlatacağım tutmayın beni.

Bu işin benim bildiğim başlangıcına dönersek sanırım secret’a gitmek gerekir. Yıllar önce bir kitap çıktı adı secrettı ve dünyayı ele geçirmişti. Kitap küçüktü ve o kadar da kalın sayılmazdı ama etkisi büyük oldu. Bir dönem,  anlamını bilmeyenlerin bile diline doladığı bu masum kelimenin hayatımızı kurtarabileceğini falan düşünmeye başlamıştık. Kaçın o geliyoooooR.. ”SECRET”.   Peki ne diyordu? Diyordu ki, pozitif düşünün, pozitif davranın, olumlu kelimeler kullanın ve evreni yanıltmayın. O sırada bizden bir ses yükseldi, bu evrende kimdi? Mahalleden bir arkadaşımız falan mı? Sonra okudukça anladık ya da anlamadıkta kabullendık.  Evren, etrafımızda bizi duyan bize sevgi gösteren ve iyiliğimizi düşünen soyut bir alandı ve bizi şikayetçi olduğumuz her şeyden kurtarabilirdi. Bu esnada kafamızda ampuller çaktı. Acaba mı dedik, bütün bunlar doğru olabilir mi? Bir çoğumuz denedik, onunla konuştuk, kitapta dediği gibi olumsuz ekleri attık ve hayatımız değişsin diye bekledik. Bazılarımız hayal kırıklığına uğradı bazılarımızınsa hayatı değişti. (Belki değişen vardır) Sonra aynı akımı takip eden bir çok kitap bir çok insan çıktı ve anlattı. Ben hep aynı şeyi anlamadım. Bunu yani pozitif olmanız ve her şeye her zaman şükretmeniz gerektiğini, büyüklerinizden, dini kitaplardan şimdiye kadar öğrenmiş olmanız gerekmiyor muydu? Dinden örnek vermek gerekirse, müslümanlık isyan etme dua et temelli değil midir? Ne oldu da şimdi uzayı keşfetmiş gibi olduk? Anneniz size küçükken büyük konuşma başına gelir demedi mi hiç? Ya aglamak ağlamayı getirir derler hep.. Evet sanırım şu an neyden bahsettiğimi anladınız.  Bütün bunlar yani kitaplarda bahsedilenler zaten hayatımızda bilinçsizce var olan şeyler. Bunun kitaplarla farkına varılmasının sebebi de benim her zaman takıldığım, hayatımız üzerine hiç düşünmeden yaşıyor oluşumuz.

Size neden bu konu üzerine yazdığımı da anlatmam gerekirse, geçen gün bir arkadaşım bu konuyla ilgili yazan yeni bir yazarın bir kitabından bahsetti. İnanın bana gözlerindeki ışığı gördüm, aydılanmıştı.. Bu konuyla ilgili bütün yazılan ve bundan sonrada yazılacak kitaplar aynı şeyden bahsedecek. Şu an popüler olan meleklerle ilgili kitaplarda  öyle. Bu hayatta tek sır var o da yaşamanın hayatı hafife alan insanlar için daha kolay olduğu. İyi düşünürseniz mutlu bir insan olursunuz ve mutlu olursanız hem insanlar hem melekler hem Tanrı size daha kolay yardım eder. Kendinizi ne kadar kapatırsanız o kadar karanlığa düşersiniz. Zorlaştırmayın kolaylaştırın. Ağlamayın her tersliğe gülün. Uzun sürse bile bir süre sonra onlar da size gülücektir. Unutmayın tüm dinlerde yeri var, melekler ucabılırler çünkü onlar kendilerini hafife alırlar. İsyan etmediğiniz sürece her şey çok kolay.

 

Ciddiyetsizlikle.. 21 Ağustos 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 04:57
Tags: , ,

Uzun zamandır bir şey arıyorum. Hayır, ne olduğunu bilmiyorum.. Zaten neyi aradığını bilsen aramazsın kı bulursun.. Arayan bulur derler ya hep, arayan bulur.. İşte ben onu arıyorum yanı bulamadığım bir şeyi.. Denedim, senelerce her şeyi, her yöntemi.. Yok.. olmadı, bulamadım.. Doğru söylüyorsunuz, neyi aradığını bilen insanın önünde kimse duramaz diye.. İşte ben neyi aradığımı bilmiyorum daha çok. Okuyorum, yazıyorum, çiziyorum.. Hep buldum sanıp her defasında başa dönüyorum.. Hayır, okuduğum tonla kişisel gelişim kitabı kar etmedi. Bu kadar zamanda anladım ki, sizle beraber insanlarda değişmiyorsa değişmenizin bir anlamı yok. Siz kavrayıp onlar kavrayamadığında ya deli olursunuz ya da değişik.. Değişimle beraber etrafınızıda değiştitircek gücünüz varsa belki bir işe yararsınız.. Dedim ya ben daha aradığımı bulamadım..

Aradım.. tanımadığım adamlarda.. tanımadığım hayatlarda.. göz yaşlarımda.. Tanrı’da.. Her deliğe baktım dememe çeyrek kala.. Aradım.. çoğu zaman bana kara delik gibi gözüken boşluklarda.. Durmadan döndüğüm kararlarımda.. Sahi siz bilir misniz neden karar alırız? Hiç uygulayan oldu mu aldığı kararları.. Evet, itiraf etmeliyim dostlarım ben kararlarımı hep dönmek için alırım.. Kapıdan bakarım, içerdeki sevimsiz, soğuk kalabalık hoşuma gitmez genelde ve voltamı alırım.. Ben kararlarımı değil de onlar benı uygular genelde. Bır tek teoride güzelim ben, bilirler uygulamam kötü.. Sağlamamı ne zaman yapsalar gidiş yolundan puan kırılır.. Puan kırmamak ıcın görmezden gelirler.. Birde öyle bir geyik var değil mi? Bu toplumda değişik insanları ya bir kalıba sokarlar ya da görmezden gelirler. Oysa bilirler ilerde baş etmeleri gereken biri çoktan doğmuştur ve artık kürtaj için çok geçtir. Düşünce kürtajı diye bir şey var bana kalırsa bu dünyada.. Düşünceyi daha ceninken öldürmeye çalışmaca.. Bakışlarla, sosyal baskıyla, cesıtlı damgalamalarla. Sindirmeyle, cezayla.. Yılanın basını yokken ezme mantığıyla.. Elbet bilirler bir hayalle baş etmeye çalıştıklarını ama bu kimin umurunda.. Ne var bılır mısınız dostlarım, benı anlamadığınızı ıyı bılırım.. Gelip gecerken bır ayyas takılır belkı umutlarıma oturup hayallerimizi içeriz diye bütün bu yazdıklarım.. Dedim ya sadece ararım.. Belki bundan sonra gideceğim tüm ülkelerde tüm düşüncelerde tüm tanımadığım ve benı tuhaf bulucak ınsanlarda.. Gece eve dönmeden önce iki tek atarım bahanesiyle girdiğim barlarda.. Barmen’ın hardal rengi lekeli gömleğinde.. Kayıp bakan ela gözlerinde.. Garip hatunsun cümlesinde. Israrla istediğim değilde kendi istediği içkiyi vermesinde.. Benim bunu sessizce her defasında kabullenmeme ragmen her seyı hep bastan yasayısımızda..

Ben hep gitmek isterim dostlarım, hep aklımda.. her gün giderim aslında her doğan günde.. Düşlerimde, yazdıklarımda, çizdiklerimde.. Hep gittim sandılar hep gittim çünkü.. Başkalarının hayatlarından.. Başkaları benım hayatımdan. Kalırım  diyene aldanmadım dostlarım, ben hep bildim. Hangımız kalabılıyoruz kı bu dünyada ölüm var oldukça? Hayatlarımızda bu kadar agır bır gercek varken nasılda komık gelmıyor mu kulağa.. Üzüldüklerimiz, düşündüklerimiz.. Hiç olmıycakmıs gıbı yasarken kendımızı hırpalayısımız.. Ölüm varsa bız yokuz her defasında. Bıze emanet edılen bedenlere ezıyetten baska nedır kı üzüldüklerimiz.. Oysa ciddiyet olmamalı hayatlarımızda.. Her sey olması gerektıgı ıcın, olması gerektığı gıbı.. Ciddiyete karsıyım ben.. Hep davet edıyorlar daha hıc ıcabet edemedım.. Bazıları kızıyorlar bunun ıcın.. Ölüm haberı bıle veremıyorsun dıyorlar.. Ölüm ciddi bır sey mı kı dıye soruyorum. Son mu baslangıc mı bılmedığın bır seye üzülüp duruyorsunuz.. Bılırım, cümlelerimi hep genclığıme verıyorsunuz.. Oysa zaten hep cocuktum ben.. Daha hiç ergenliğim olmadı. Olgunluğum da öyle.. Hıc hanım olamadım, koca kadın da öyle.. Ciddi olamadım hayatımdakı hıc bır adamla, hep davet ettıler ama hıc gıdemedım.. Bazıları bana cok cıddı geldıler. Oysa bılır mısınız aa dostlarım benım en yakınım melekler nefret ederler bunun kelımesınden.. Ciddi olan hıc bır seyın yanına yanasmazlar.. Bakarlar kım eglenıyorsa onun omzuna konuverırler.. Inanmadınız bana bılırım ama kım demıs kı denemesı parayla? Bır sonrakı yazıma kadar kendınıze cıddıyetsızlıkle bakın.. Bır deneyın her seye gülmeyı bakın ne kadar güzelleşiyor arayışınız bıle..

 

Alkol hep yalan.. 14 Ağustos 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 03:55
Tags: , , ,

11 ayın sultanı kutsal ramazan.. Bu ayı severım, büyülü gelir bana.. Nedense hep sevgiyi, beraberliği hatırlatır.. Pek içine dahil olmasam da uzaktan izlemeyi severim insanları.. Bütün gün  aç durdukları için  saygı duyarım ve hareketlerime dikkat ederim. Peki ben bu yazıyı ramazana olan saygımı dile getirmek için mi yazmaya başladım sizce? O zaman bunun ama’sı neresinde? Bu yazıya başladım çünkü bu ayda hissetiğim bir eksiklik var. Farkettim ki biz gençler bu zaman diliminde hiç eğlenmiyoruz.. Neden mi? çünkü alkol almıyoruz. Baştan söyliyim alkol almanın günah olduğunu düşünmüyorum yani ramazan dışında aktif bir içiciyim. Her şeyin bir mantığı var, alkol haram çünkü vücuda yanı senın gecıcı olarak kullandığın bedene zararı var. Tabi bana göre bu demek değil ki ölçüsünü bilip kendine zarar vermiycek kadar içemiyceksin. Kendini bildikten sonra hiç bir şeyi yapman yasak değil fikrimce. Bunun dışında ülkenin yarısı  aç dururken yanı ramazan ayında içmekse tam bir saygısızlık gibi gelir bana ve hem bu yüzden hemde bedeni dinlendirmek için bu ay içmem.

Hikayeye biraz uzatarak başladım çünkü düşüncemi bilin istiyorum. Asıl soruna gelirsek, benim takıldığım bir şey var. Biz gencler neden alkol almadığımız zaman eğlenemiyoruz? Siz eğlenebiliyor musunuz? Geceleri boş boş oturan ve kelimelerin tükendiği yerlere gelen bizlerde mi sorun var? Yok yok çekinmeden söyleyin, yüzümüze gerçekleri vurabilirsiniz. Belki hata bizdedir. : ) Acaba diyorum alkol aldığımızda kendimizi daha mı rahat ifade ediyoruz da buda bizim eglenmemizi sağlıyor? Neden alkolsüzken asık suratlıyız mesela? Tabi bu dediğim herkes için geçerli diyemem ama gençliğin bir kısmı için alkolün yeri çok büyük. Oyunlara bile akol değmiş her yerimizden geçiyor bu meret.. Dolayısıyla yokluğunda da ne yapıcağımızı şaşırıyoruz.. Eğlence anlayışımız gün geçtikçe daha çok alkolle bağdaşıyor. Akşamları aynı insanlarla görüşseniz bile bir yerlere gitmenin  zevki yok çünkü bir yere giderken genelde içmeye gitmişsiniz kalan 11 ay.. Bilmiyorum bu bana neden bu kadar dokundu ama dokundu işte. Alkolik değilim ama her yemek yediğimde şimdi şarabım olsaydi diye aklımdan geçiyorsa yalnız değilim demektir. Ben biriyle yaşıyormuşum şimdiye kadar da haberim yokmuş. Şu an yaptığımız her planı ama her planı ramazan sonrasına atıyoruz öyleki canımız bir şey yapmak istemiyor.

Bilemedim ben şimdi bunun suçlusu kim veya var mı? Bu meretin hayatımızın bu kadar içinde olması ve bizi bu kadar ele geçirmiş olması iyi mi yoksa kötü mü? Eskiden onsuz bir hayatımız var mıydı ve nasıl eğleniyorduk? Dost meclislerindeki sohbetlerde ne dönüyor? Hayatında hiç içmemiş insanlar neler yapıyor? Bunlar hep kafamda deli sorular.. Alkol hep yalan mı?

ps: O masaları geri koyun son 15 günüm : )

 

Bu Kimin Yanlışı? 27 Temmuz 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 01:54
Tags: , , , ,

Size iki sevimli sorum var. Son zamanlarda başımızı bu kadar ağrıtan şike soruşturması sizce bu hayatın kaçta kaçını oluşturuyor? Peki babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendı? Babam pasta yapmayı bılmez kı! Kaçınızınki biliyor? Bilsin ister miydim? Nasılsa yiyemem ki.. Bu böyle gider.. Başa dönmem gerekirse, şike olayı hayatınızın kaçta kaçını oluşturuyor.. Aslını bılemdığımız bır olay ıcın günlerdir insanların kafa yordugu bır yerde yasıyorum ben. Bılmıyorum ama düşünüyorum kı olay şikeden ibaret değil ancak tartışılan tek konu o.. Fenerbahce’nın ligden düşmesi hayatınızın ne kadarı mesela? Muhtemelen erkeksenız daha fazla.. Hayatımızdan ne götürür ve bıze ne kazandırır.. Benım hayatımdan bır sey götürmez, lig bıraz fazla heyecansız ve kavgasız olur ama onun dışında pek umursamam. Sadece hukuksal bır süreç olduğu için ve emsal karar çıkacağı için ilgileniyorum. Yinede düşünüyorum tabi,bir takım ve yıllardır bılınen olaylar ortaya cıkınca nasılda mide bulandırabiliyor diye. Hayatta her şey bu şekilde işliyor farkında mısınız? Yaşadığınız her şeyi aslında üzerini örterek yaşıyorsunuz. Kimse bilmezken sorun yok, birileri öğrenince sorun çok! yanı hıc bır sey ılk biz yapmaya başladığımızda ahlaksızlık değil insanlar öğrendiğinde ahlaksızlık. Zannedıyorum norm karmaşası dedıkerı ya da dedığım sey bu.

Hayat bu ve yasarken her türlü şeyi yapabilirsiniz. Kaçırırsınız, aldatırsınız, kaçınırsınız.. Aklınıza gelen her türlü ahlaksızlığı yaparsınız, zaten siz yaparken de adı ahlaksızlık değildir. Başkası, yanı cevrenızden bır kısı bunun yanlış olduğunu söylerse o zaman işin boyutu değişir. Doğru mu? Sizce? O kadar yazı yazdım eminim önceki yazıları okudugunuzda benım düşüncemi tahmin edebilirsiniz. Yanlış mı? Neye göre, kime göre? Sahi bizim doğru dedıklerımız neyın, kımın dogruları.. Muhtemelen toplumun. Pekı toplumun hangı kesımıne göre hareket edebiliceğimizi kestirebiliyor muyuz? Öyle bir lüksümüz var mı? Şike kime göre yanlıs? Kanına göre.. Kanun ne zamandan beri bunu söylüyor? Yanlışsam bağıslayın ama sanırım bir yıldır. Güzel.. Öncesinde neydi? Doğru mu? Hakkanıyet ılkesıne göre hayır ama kımse bılmıyordu kı, ne zararı var? Yanlış anlamayın, hıc bır seyi aklama çabam yok zaten bahsi gecen takımla bir ilgimde yok ama bu olaydan çıkarak düşünmeye başladım, hayatı doğrular ve yanlışlar diye ayırarak yaşıyoruz ve çoğumuz bunun üzerinde hiç düşünmediğimizden nede yaptığımızı bilmiyoruz. Herhangi bir şeyin yanlış olduğunu hıc bır zaman birey tek başına belirleyemez. Kanun belirler, toplum belirler ama insan değil. İnsan çalsa da, kaçsa da, şike de yapsa doğru yapıyordur ama evet başkalarının yanlışını.

Geçen gün bir arkadasımla sohbet ederken bir söylediğime sence yanlış değil mi dedi. Hayır bence doğru ve ben hep doğru bildiğimi yapıyorum. Onun yanlışı haklı. Galiba bu hayata başlarken yanı aklımız ermeye başladığında karar vermemız gereken yegane sorulardan bırıde bu; kımın doğrusuna göre yaşıyacağız? Benim yaptığım yanlış ne zaman bir başkasını ilgilendirir, onun hayatını karıstırdıgı zaman. İki kadın bir adam var. Adam evli başka bir kadını sevdi kaçtı. Olay doğru mu? Hep bir ağızdan: YANLIIIIIŞ!! Size göre.. Birde diğer kadına göre ama o haklı çünkü onun hayatını etkiledi. Peki bizde herhangi bir kaşıntı yaptı mı? HAYIIIIIIR! Pekı hala neden müdahale edıyoruz cünkü yanlış ve bunun yanlış olduğu bize öğretildi. Belki adam acı cekıyordu, cok mutsuzdu ve bir sürü aksilik vardı. Bizi ilgilendirmez, acıklamalar kimin umurunda. : ) Adam senelerce sakladı o zaman yanlış mıydı? Hayııııır, cünkü o zaman biz bilmiyorduk. Gizli yaptıgınız hıc bır sey yanlış değidir sadece ortaya çıktıklarında onlara yargılar yüklenir. Senelerdir şike yapılır ve bunu tahmın edıyorum kı coğunuz gizliden gizliye bilirdi. Kimsenin sesi çıktı mı? Hayıır..  Şimdi ortaya çıktı ve herkes ne dedı? Yanlıış : ) Ben başkasının kuyruguna basmadan hep kendımce doğru olanı yaptım. Şimdiye kadar kimseyi dinlemişliğim yok şimdiden sonra da sanmıyorum. Bazen banada o kelımeyi kullanıyorlar ve soruyorum; aa kadın/adam bu kımın yanlısı bahsettıgın çünkü benım doğrum da..

 

Elalemin Aşkı.. 30 Haziran 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 13:03
Tags: , , ,

Elalemın derdı nasılda bütün toplumu gerdı farkında mısınız? Size şimdi gündeme bomba gibi düşen, radyolarda, sosyal medyada hıc durmadan geyiği yapılan bır ılıskıden bahsedıcem. Biraz zorlayın kendınızı ve sız bana söyleyın, sizce kımden bahsedıcem? Ali Taran, Ayşe Özyılmazel çiftinden.. Nasıl dert oldu ıcımıze öyle değil mi? Vay efendım nasıl evlenırlermıs? Hıc olmus mu bu? Etık mıymıs? Vay arkadaş ya.. Ortada var bir kadın.. Yanılmıyorsam yaşı 32.. Ortada var bir adam yıne yanılmıyorsam yaşı 60!! Sanırım ıkısının de herhangı bır zıhınsel engelı mevcut değil.. Biri çok takdır ettıgım, özendiğim bir reklamcı diğeri ise tatlı bir gazeteci.. Ikısıde görmüş geçirmiş diyebılıcegımız kadar yaş almıs..Pekı bu aklı basında ıkı ınsanın evlılıgı bızı neden gerdi dersiniz?

Yaş farkı.. Ali Taran’ın eski eşi kanser hastası.. Pekii.. Eğer ortada bir çıkar ılıskısı varsa ben onu bılebılıcek mertebede değilim ama durum benım anladığım gıbıyse yanı bu ıkı ınsan bırbırlerıne asık olmus ve bunun ıcın evlenıyorlarsa  bır gerı dur halkım!! Çok gölge edıyorsun.. Yanlış anlamayın bende ınanılmaz anlayıslı bır aıle temellı değilim. Benım cevremınde ılk tepkısı, babası ne kı kızı ne olsun oldu!! Ne kadar cirkin öyle değil mi? Önyargılarımız bize büyük büyük adımlar attırıyor. Oysa büyük konusmamak üzerine yüzlerce deyımımız var.. Yarın sızın kızınızın da arkasından derler.. Bu değilse baska bır hatası yüzünden.. Çünkü ne var biliyro musunuz? Ikı ınsan arasında mantıgın ıslemedıgı ”sevgı” denılen bır sey var.. Tabı bunun ılk formatı ”ask”tır.. Yapmam, hıc bır seyı uzaktan bakarak yargılamam.. Çok kızarım ıkkı kısının arasındakı seye uzaktan mudahele edene cok kızarım.. Bu ıkı ınsanın yasları dolayısıyla belkı evlılıklerının devam etmesı halınde gecırıcegı 10-20 sene vardır.. ama böyle bır sey olması, bızım onların bu mutlulugunu ellerınden alma hakkına sahıp olduğumuzu göstermez.. Kaçınız aşık olduğunuzda sacma sapan seyler yapmadınız kı? Hıc mantık kullananınız oldu mu? Hıc sanmıyorum.. Çünkü bu melet herkeste aynı etkıyı gösterır ve sız yas, konum, edep, adap.. bunların hıc bırıne aldırıs etmeden teslım olursunuz.. Sıze aklınızı kacırtıcak bır sey hıssettırmıstır ve bunu asla kacırmak ıstemezsınız.. Demıyorum kı aralarındakı böyle bır seydir ama hıkaye doğruysa yanı bıze lanse edılen, asktan baska hıc bır duygu hıc kımseye bu kadar cabuk bır karar verdırtemez.. Bu kararı verırken etık olmayan seyler yapıp bırılerını ezdılerse, ezmıslerdır.. Sonuclarına katlanıcak olan da yıne onlardır.. Bızım agzımızı acıpta yarın öbürgün basımızıa gelıp gelmıycegını bılmedıgımız bır seyı elestırmeye hakkımız yok..

Fazla bulasma bılmedıgın ıslere halkım.. Anlasılan sen hıc asık olmamıssın.. Ali Taran ve Ayşe Özyılmazel’e mutluluklar diliyorum..

 

Erkek olmak.. 26 Mayıs 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 02:45
Tags: ,

Size bu sabah yıne çılgın bır fıkrim var! Çok önemli bir şey değil, yınede paylasmazsam çatlarım.. Daha doğrusu bir şeye git gide bozulduğumu farkettim. Neye mı? Bence bu dünya, dünyanın neresinde olursanız olun, erkeklere daha kolay.. Ben hep ınsanın ınsan olduğunu savunurum ama son günlerde iyice idrak ediyorum ki, kadınlara hayat çok zor. Ya da şöyle söyliyim, benım gibi kadınlara zor.. Sürekli uçmak isteyenlere.. Bir sürü engel, sürekli savaş.. Aılenız ne kadar modern olursa olsun ya da yaşam koşullarınız ne kadar kalıtelı olursa olsun yıne zor, gene zor..

Düşünüyorum.. erkek olsaydım.. (ah keskee) bir kere duygusuz olucaktım ya da hadi haksızlık etmıyım daha az hassas olucaktım ve bu hemen bır cıta düşürücekti.. Böylece ınsan ılıskılerım cok daha kolay olucaktı. Hıc bır seyden kolay kolay kırılmıycaktım. Bırını catır cutur kırıp sonra arkama bakmadan gıdebılıcektım. Üzerine hıc düşünmiycektım. Bırıyle konusurken bır yandan acaba ne demek ıstedı demıycektım.. O arada aksam evde hangı ps oyununu oynasam dıye düşünmeye baslamıs olucaktım. Aksam eve gelıp anneme ya da sevgılıme;  yaa meyvee nıye yooook? dıye bagırabılıcek ve haklı olucaktım.. O da karsımda cırpınıp, acıklama yapmaya calısıcaktı. Sonra uçanı kacanı yakaladıgımda arkamdan sadece serseri diyceklerdi, ozellıkle bızım toplumumuzda aılem gülerek, yapsın kocum benım dıycektı, elının kırı.. (Demekkı neymıs, kadınlar kirmiş : ))

Dünyayı dolasırken ıstedıgım yerde yatıp kalkabılıcek ve mınımum tehlıkeyle karsılasıcaktım.. Tren ıstasyonunda veya sokaklarda kalabılıcektım.. Bunun karsılığında benı merak eden topluluk sayısı bı kac parmağımı gecmıycektı.. Ehh böbrek mafyasına yakalanmadığım sürece cokta büyük bır tehlıkeyle karsılasmıycaktım. Sonra bırazda sevımlıysem ıstedıgım kapıyı calıp ıcerı gırebılıcek ve bu aıle bana bır zarar verır mı dıye dusunmıycektım. Bilmem.. daha özgür olucaktım. Şimdi bavulumu toplayıp yola cıkabılıcek ve fazla acıkama yapmıycaktım..(Hiii bunu peder duysa, ıstedınde hayır mı dedık der! aramızda kalsın) Hayır demedın de, ben o merakı hıssettım naaber? : )

Basıt düşünücektım.. Bır bara gıdıp saatlerce yalnız ıcebılıcektım ve hıc rahatsız edılmıycektım.. Bırı bana bakarak yanıma yanasmaya calısmıycaktı.. ya da eve sarhos gelınce yıne serserı olucaktım.. İstedığımde kavga cıkartıp karakola düşücektım belkı.. Off benden kesın yedı bela bır sey olurdu.. Zaten erkek olsam sureklı yolda olurdum.. su an elımde fotograf makınesı, bır trendeydım.. telefonumda kapalıydı.. Kadın olmak gercekten zor.. Tabı eger aılenız tarafından pembe panjurlu bır ev ve mutlu bır aıle hayallerı asılanmıssanız o baska.. Tahmın edıyorum su an dünyanın en mutlu ınsanısınızdır.. Bazılarına böyle benım gıbı yanlıs bedene yanlıs ruhu sokusturmus oluyorlar, sonra cık ıcınden cıkabılırsen.. İmkansızı anlamak cok zor.. Kabullenmek.. Im-kan-sıZ!

Tabı kadın olmak dünyanın en matrak seyı.. o ayrı.. sıkayet etmıyorum.. sadece zor.. bence tüm dünya ataerkil toplum düzenine göre programlanmıs..Nereye gıtsenız bunu hıssedıyorsunuz.. Bugünde size bıraz sıkayet edıyım dedım.. En azından su duygularımızı amelıyatla aldırmanın bır yolunu bulmalılar.. En ıyısı bıraz yollara düşüp fotoğraf çekmek.. Bende enerjı bırıkmıs anlasıldı..

 

Görsellik ön planda.. 12 Nisan 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 11:10
Tags: , , ,

Görselliğe hala yeterince önem vermiyor oluşumuz benı cok kızdırıyor, bu acık.. Kim ilgileniyorsa gelsin görüşelim bu böyle gitmez.. Bugün isteklerimi dile getirmek için yazmaya karar verdım. Bır kac gündür İstanbul’un cok takılınan mekanları hakkında düşünüp duruyorum ve vardıgım sonuc hep aynı; nerde bu görsellik? Eğer hazırsanız size bazı konulardaki deli fikirlerimden bahsedıcem. Yok siz hazır olmasanızda bahsedicem de usulen bır sorıyım dedım..

Birinci isteğim taksim’e ve bagdat caddesine dev plazmalar yanı dev ekranlar.. Burda ne mı göstericez. Sakıncalı şeyler değil.. Hayır NY’daki gibi anlık belli bir yerdeki insanları gösteren bir şey de değil. Bu ekranlarda boğazı göstericez.. Köprü trafığı uzerinden bogaz manzarası. Bır durun ve hayal edın.. Taksimin belli noktalarında dev ekranlar var ve siz canlı olarak hem trafık akısını hemde bogaz manzarasını ızleyebılıyorsunuz.. Bence cok büyük bir görsel şölen olur.. Tabi bunun maliyetini ben bilemem..

İkinci fikrim sosyal medyayla alakalı.. İstiklal caddesi Galatasaray’ın orda ekranlar gördüm gerçi ne için yanı ne var bakmadım.. ama benım bı fıkrım var.. Acaba dıyorum İstanbul belediyesi diye bir twitter account’u olsa da ınsanlar sıkayet ve ısteklerını oraya yazsa ve buda o ekranlarda sürekli aksa.. Tabı birinin bilgisayar basında sürekli kontrol etmesi sartıyla.. Çok ilginç olmaz mı? Sosyal medya cıgrından cıkıyor sadece bız geyık yapalım diye yok artık.. Bence cok daha ıslevsel alanlarda kullanılmalı.. Böyle bellı noktalara ekranlar konulup bunları ınsanların okuması saglanabılır.. Böylece kendısının de sıkayet ettıgı bır seyı gören bır ınsan, evet yaa keske sunu gercekten düzeltseler der..

Evet.. içimden geldi ne zamandır yazasım var.. Öyle lale dıkmekle olmaz o işler.. Çirkin mimariye sahıp bınalar yapmakla da.. Bıraz daha ınce düşünmek lazım.. Bilmem sesim geliyor mu?

 

Hayatın kusursuz dengesi.. 10 Nisan 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 02:42
Tags: , , ,

Hayat mükemmel bir denge üzerine kurulmuştur. Yaşadığımız her şey bırbırıne adeta misinayla baglanmıstır ve evet hayatta sebepler ve sonuclar olduğu da doğrudur.. Hatta her seyın bır bedelı olduğu da.. Nereye geliceğimi merak ettiğinizi biliyorum.. Merak etmeyin, oraya vardığımda benı net olarak anlamıs olun diye cok baştan alıyorum. Hayat ne zor öyle değil mi? Yaşama mücadelesi, para kazanmak ıcın yapılanlar sonra o paraları harcamak ıcın yapılanlar.. Hastalık, savaş, ölüm.. Ne çok şeyle mücadele ediyoruz şu ahir ömrümüzde.. Peki hiç bu hayat karmaşasının içinde oturup kendi hayatınız hakkında düşündünüz mü? Ne, ne için oluyor, neyin sonucu hangi yaptığınız diye. Keşke düşünmüş olsaydınız, inanın bunu yapmak hem yaşadıklarınızı anlamalandırmanıza hemde hayatın oturtuğu sistematiği çözmenize yardımcı olurdu. Evet, ne demıstık; hayat kusursuz bir denge üzerine kurulmuştur.. Bu ne demek?

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, bu denge tüm hayatımız baz alınıp yaşadıklarımız üzerinden kurulmuştur. Hepimizin bildiği gibi her insanın ömründe inişler ve çıkışlar olur ve bu dalgalanmalar bu dengenin bir göstergesidir. Bir insan ömrü ortalama 70 yılsa eger bunun 35’i iyi 35’i kötü geçer. Tamam tamam sizi daha fazla uğraştırmayıp örneklendirmeye başlıyorum. Bir insan düşünün,çok iyi bir aileye sahip, çok iyi yaşam koşullarına doğmuş, harika okullarda okumuş sonrada çok iyi bir işte inanılmaz paralara çalışmış. Güzel bir evlilik yapmıs ardından.. Bir ses gelir hemen değil mi, topluluk arasından, ne oluyor Zeynep, sen bıze harıkalar diyarını normal hayat dıye yedırmeye mı calısıyorsun diye : ) Hemen kızmayın canım.. Yok mu böyle hayatlar? Var.. Peki ya sonra? Bilin bakalım bu prense ne olur? Çocuğu sakat mı doğar? İflas mı eder? Kanser mı olur? Gercekten kırılırım yapmayın secın bırını.. Biri olur.. Masal biter, pembe hayat kararır. Neden? Sız benı hıc dınlemıyorsunuz.. Siz var ya siz. Çünkü hayat denge üzerine kurulmuştur. Bir terazi düşünün ıkı tarafında agırlık olsun.. Bir tarafta cok mutluluk varsa denge bozulur öyle değil mi? Hemen diğer tarafa kötülük koymak gerekır. Aslında niyetim içinizi karartmak değil sadece neler olduğunun farkına varmanızı sağlamak.. Ben hep bunu düşünerek yaşarım.. Tanrım ben ne hata yaptım da bunu benım basıma verdın gıbı seyler söylüyorsunuz arada.. Duyuyorum ben : ) Siz bir şey yapmadınız.. Başınıza bir şeyler gelmesi için kötü insan olmanız gerekmez. Hatta tam tersi iyi insanların hayatlarının hep ters gittiğine sahit olmusuzdur hepimiz. Sonunda hep kötülerin kazandığı filmlerden bile biliriz bunu.. Böyle zamanlarda düşünmeniz gereken en önemli şey şudur; bundan sonra iyi bir şey olucak.. Tabi siz siz olun iyi zamanınızda bunun arkasından kötü bir şey olucak diye düşünmeyin çünkü bu sizi mutsuz eder. Kötü bir şey yasadığınızda iyi bir şeyler olucağını düşünmek ise sizi umutlandırır ki olur da..

Tanrı bir kapıyı kapatır diğerini açar lafı da sanırım bu dengeden gelir. Terazının kötü tarafı yükselirse iyi tarafına bir şeyler koymak gerekir ve Tanrı bunu en doğru şekilde yapar. Hayatımızı idame ettirirken düştüğümüz en büyük yanlış, her şeyin bir zamanı olduğunu unutmamızdır. Her seyın, iyinin de kötünün de bir zamanı vardır. Hiç bir şey zamanından önce olmaz yani Murphy halt etmıstır 🙂 Kendisinin kulaklarını çınlattığım ıcın üzgünüm ama istediğiniz bir şey eğer mümkün bir şeyse genelde olur ama büyük ihtimalle istediğiniz zaman diliminde değil. Daha öncede bahsetmiştim, beklediğiniz biri beklediğinizde değil istemediğiniz de gelir. Çok istediğiniz bir iş değişikliği ancak tüm umudunuzu yitirdiğinizde olur. Tabiki ihtiyacınız olduğunda olsa daha aladır ama zamanı değildir. Hepimiz erken doğan çocuklar gibi sabırsızız hayata karşı, her şey hemen olsun isteriz. Biz isteriz de isteriz ama o, olmaz da olmaz.. İsyan gelir ardından, kötü şeylere bulaşır merak salarız belki, beklemeyi bilmez Tanrı’nın bizi duymadığına inanırız. Bırakır, vazgeceriz.. An gelir ,ki bu bizim değil onun zamanıdır, her şey tekrar pembe olur. Biz mutlu oluruz.. Biz mutlu olalım.. ama unutmayalım hayatımızdaki kusursuz denge biz isyanda etsek, çekip gitsekte işlemeye devam edicektir. Çok kusursuz hayatlar gün gelip tepe taklak olucak, çok mutsuz hayatlar çiçek bahcelerine doğru sapıcaktır. Mutsuz olup, isyan etmeyin.. Sabredin.. Üzülmeyin çünkü bu hiç bir şeyi hızlandırmaz ama bir çok şeyi kötüleştirir.. Belki bir hastalık kondurur bedeninizin bir yerine başkada bir işe yaramaz. Hayatın dengelenmesi çok uzun sürer bazen yirmi yıl alır, bitti dersiniz ve başlar..

Bu yazıyı, aldığım kötü bir habere borçlusunuz..

 

Gençliğe.. 07 Nisan 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 02:06
Tags: , , ,

Garip bir hastalığım var, daha öncede cok kez bahsettığım.. Uyutmayan, en ufak hatada insülini çalkalayan, vücudumu küçük kırmızı canavarların basmasına neden olan aslında şekerle ilgili bir hastalık.. Yaklaşık bir yıldır bilinçli olarak mücadele edebildiğim ve bunun içinde Osman Müftüoğlu ‘na teşekkür borçlu olduğum.. Merak etmeyin dert yanıcak değilim.. Sadece bazen kötü şeylerin sebep olduğu şeyler iyi olabiliyor.. Bu hastalığın bana öğrettiği bir kaç şey var. Biri ve en önemlisi; bu hastalıktan korunmak için yaptığım her sey benı diğer hastalıklardan da koruyor. Mesela bir yıldır insanlar salgından kırılırken hıc hasta olmamak gibi.. Keçi, at, domuz hıc bır grıp bana vurmadı  ya da sekti geri döndü. Bunu sağlıklı beslenmek ve düzgün bir uyku düzeni sağlıyor. Bir söylem vardır belkı bılırsınız, ”Şeker hayatın sigortasıdır” derler. Canlı örneğini ararsanız, buyrun benım : ) Şu an bana ters ters baktığınızı bılıyorum. Evet, şu an hastayım ama sadece basıt bır bahar nezlesi. Bu da olmasaydı hasta olmayı özleyebılırdım. Ayrıca bahar yağmuruna bayıldığım ıcın her yagmurda dısarı cıkıp şemsiyesiz yürüyorum, kaşındım desek yeri..

Bütün bunlar sizi neden ilgilendiriyor? Bu sefer bir yere bağlamıycam galiba.. Son günlerde dünyada ne değişik şeyler oluyor farkında mısnız? Hayır, nisan ayında yaşanılan iklim farklılığından bahsetmıyorum. O normalmiş,  koca karılar öyle dedi. Hani bilmiş büyük teyzeler olur ya onlara sordum. Endişe etmeyin havalar düzelicek. Benim düzelmemesinden korktuğum başka şeyler var. Mesela giderek artan gençlik kayıtsızlığı gibi.. Şimdi isim vermek istemiyorum ama geçen gün televizyonda bir programda bir gence çok bilinen bir köşe yazarının kim olduğunu sordular ve orda bulunan üniversite öğrencisi 3 genç bunu bilemedi. Ki inanın her sabah kapıdan geçıp çöp toplayan, hayat mücadelesi veren bir çingeneye sorsaydım bunu bilirdi. Peki size bir soru daha  bunu ne sağlıyor sizce? Sakın bana imkanları yok, paraları yok, kitap alamıyorlar demeyin. Her şey o kadar ayak altındaki, inernet,televizyon, sosyal medya artık bilmemenin ayıp kabul edilmesi gereken bir çağda yasıyoruz. Bilgi geliyor ve anında tüketiliyor. Daha önce sosyal medyaya olan ilgimden bahsetmiştim. Ben çok sıkı bir twitter kullanıcısıyım ve  kullanılmasını da canı gönülden destekliyorum. Sırf geyik yapmak ıcın bıle kullansanız her seyden ilk sizin haberiniz oluyor. Hocalarımın inkarının aksine ben bunun birazcık ”vatandaş gazeteciliği” olduğuna inanıyorum. Bir haber televizyondan önce bana ulaşıyorsa yani böyle bir ihtimalin olduğu bir alan varsa geri kafalılığın, gelenekçiliğin bir anlamı yok gibi geliyor bana. Gelelim gençlere.. Sizce bu 3 genç, aralarında güncel olayları konuşmuyorlarsa ne konuşuyorlardır. Muhabbeti tahmin etmeye çalıştım bunu bilemediklerinde. Kantinlerinde başkalarının unuttuğu gazete de mı yok kı bu kadar caresiz durumdalar. Biliyor musunuz, hiç sanmıyorum. Bunun sebep olduğu şey bilgiye ulasamamak değil tamamen kayıtsızlık. O kadar eğlenceli şey varken neden dünyanın nasıl döndüğüyle ilgilensinler ki? Düşünücek çok şeyleri varmış gibi geldiğine eminim hatta kendi hayatlarından alabildiğine yakındıklarına ama yetmez. Yeni nesilin çaresizliği çok dokunuyor bana.. Düşünün kendi anne, babalarınızı.. Şu an bulundukları konuma nasıl bir mücadeleyle ve ne koşullarda geldiklerini. Hiç kolay olmamıştır öyle değil mi? Peki söyleyin bana nedir bu yeni nesli  bu kadar tembel yapan, en ufak zorulukta kaçmalarını sağlayan? Fikrimi sorarsanız ki yazıyı ben yazdığım için buna mecbursunuz, bunu aileleri sağlıyor derim. Erken yaşta sahip olduğu daha doğrusu mücadele etmeden sahip olduğu hiç bir şeyin kıymetini bilmez insan. Eskiden yani siz büyürken sahip olduğunuz imkanlarla şu anki neslin sahip olduğu imkanları düşünün. Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında öyle değil mi? Her şey sonsuz bir şekilde önlerine sunulmuş, mücadele etmeden istediklerini alabiliyorlar. Toplum açısından değil ama kişisel yaşam açısından aslında daha özgürler.. Daha özgürüz.. Tamam yüz yaşında değilim hatta böyle büyük laflar için çok gencim. Özgürlük kafalarında yani kendi aralarındaki yaşantılarından bahsediyorum. Artık daha rahat konusabiliyorlar, eskiden tabu olan bir çok şey şu an ortada ve kimse hakkında konuşmaya çekinmiyor.. Şehirlerden söz etmek gerekirse, sex’den bahsedildiğinde hiç bir hatunun yüzü kızarmıyor. Tabular kesinlikle daha geride kaldı. Artık kötü yola düşen hatunların filmleri out, sevgilisiyle o bar senin bu bar benim geçen ve sonunda kahveyle bahanelendirilmesi bile gerekmeyen filmler in.. Bilmiyorum belkide bugün kendimi ifade etmekte zorlanıyorumdur. Sizin zekanıza emanet bugünkü yazım. Anladığınızı umuyorum.. Bir ülkede bir yaşam alanında en çok gençliğin sesinin çıkması gerekir çünkü fiziksel olarak en gür ses onlardadır. Yapamıyorlar, üşeniyorlar, öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye.. Yanlış anlamayın tabıkı herkesi bir tutamayız, bütün bu söylediklerimin çok fazla istisnası var. Ben sadece istisnalar çoğalsın istiyorum. Üniversiteye sırf askerden yırtılmak ıcın ya da bir diplomam olsun diye gidilmesin amacı kavransın istiyorum. İnanın ilerki yaşantınızda nerden mezun olduğunuzdan çok kalabalık içinden bilginizle ne kadar sıyrıldığınıza bakılıcak. Tamam kabul ediyorum tabiki birileri her zaman parasını konuşturucak ama siz buna minnet edenlerden değil yüzlerine sahte bir gülümsemeyle sırıtanlardan olucaksınız.

 

Kalkta kahve yap.. 04 Nisan 2011

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 06:28
*Bir gariplik var
-Ne demek simdi bu?
*Ne ne demek?
-Ne diyosun be?
*Neyi?
-Nasıl yanı?
*Öyle işte..
-Nasıl?
*Bır garıplık var
-Neyde?
*Ne?
-Gariplik diyorum cıldırtma benı yaa neyde garıplık vaar!!!
*Ne garipliği
-Sen dedın ya..
*Ne zaman?
-Heeeeeey kadın nooluyoo yaa?
*bi şey mı oluyo?
-oyhh senınle ugrasılmaz..
*sabah yatmıssın yıne..
-uyuyamıyorum..
*nıye?
-öyle
*öyleee.. güzel cevap..evlen artık..
-neden?
*düzenın olur..
-senı nıye rahatsız edıyo benım hayatım yaa.. kımsın sen?
*galıba lamba cını.. ama cok emın dıılım..sence?
-bas belasına ne dersın?
*gorecelı.. kendı yarattıgı beladan sıkayet eden ılk ınsansın..
-sıkayet etmıyorum.. etsem görmezden gelırdım, olmazdın..
*gelmıyor musun?
-bazen..
*bazen.. guzel cevap.. senı görmem lazım..
– hayırr… bence dıretme bırak boyle kalsın.. gorursen mıden bulanır..
*cırkın dııl mı?
-oyle..
*öyle.. guzel cevap.. bı garıplık var..
-neyde?
*ne?
-kalkta kahve yap.. uyanamıssın bu sabah..
*uyanmak ne sacma bı durum öyle dııl mı? neden uyanasınkı..
-neden uyanmayasın.
*oyunu ögrenıyosun..
-zamanla..
*öyle..
-öyle guzel cevap..
*vaay kendı sılahımla benı vurmak hee.. oyunu ögrenıyoosun..
-öyle 🙂
*bu gulus tarzı hala cırkın.. space’ın bozuk mu?
-yoo.. gerek yok..
*cok tembelsın..
-ben mı?
*günaydın
-ahahha sanada.. neydı sımdı bu?
*hıc, dıgerlerınden farksız.. bugun her sey kesık kesık.. sende bıl.. belkı oyuna katılmak ıstersın..
-daha uyuyorum..
*uyumak ne sacma dııl mı? neden uyuyasınkı?
-kalkta kahve yap..
 

Oyunu öğrenıyorsun..

Filed under: Uncategorized — thereisabut4everything @ 06:27

*Gözümde bi kızarıklık var..

-Sinirseldir.

*Doktorda öyle dedi..

-Gitmedin ki!

*Gitsem öyle derdii..

-Alem kadınsın..

*Alem güzel kelıme..

-Neden bu kadar cok sakız çiğniyorsun?

*Sigarayı bıraktım..

-İçmiyordun kı!

*Bıraksam bu ıyı bı sebep olurdu..

-Şu ara napıyosun?

*Bu soru bu yıl top 10’a gırer..

-Güzel soru ama bı cevabı yok.. neden ?

*Daha güzel sorularım var..

-Ne gibi?

*Onun gibi diil.. daha cok soru ısaretı ıcermeyen cınsten..

-Neden soru ısaretlerı kullanırız?

*Sorular daha sık dursun dıye..

-Sık guzel kelıme..yıne ortalığı bırbırıne katmıssın

*Ben katmadım.. onlar katmıslardı benıde ızlıyım dıye cagırmıslar..

-Bı kanadın eksık!

*Kanat güzel kelıme.. kuslarda bıle var bı bende yok..

-Hala mı kusları kıskanıyorsun?

*Kıskanılmıycak gıbı mı?

-ama nesını?

*Bak bu soruda ısarete gerek yoktu..

-Niye?

*Ne?

-Gerek yok..

*Bencede..

-Keske her gün yazsan..

*Ondan da sıkılıyorum..

-Çok kavga edıyorsun..

*Şiddeti sevıyorum..

-Yoruluyorsun..

*Bu bızı ılgılendıren bı kavram dııl.. yeterınce öznesel..

-Öznesel, sacmaymıs..

*Ne mantıklı kı?

-Maddi şeyler diil..

*Sigaram bıtmıs..

-Hıc olmadı kı!

*Olsa bıterdı.

-Neden?

*ee efkarlıyım..

-efkar güzel kelıme.. tuhaf olmaktan yorulmadın mı?

*Tuhaf güzel kelime.. bilinçli mi bu?

-Eğer öyle olsaydı.. gercek olmazdı..

*Bır kahve yapsana.. sigarayla ıcerız..

-Sigaran bıtmemıs mıydı?

*Kahve yaparken onuda alırsın..

-Bosver gel cıkalım..

*Nereye?

-Ne?

*Oyunu öğrenıyosun.. : )